ona öyle bir ceza ver ki

58.Bölüm. 25 Ocak 2012. Hisselerini satmak istemez ancak, yüklü miktardaki cezayı da ödeyecek parası yoktur. Hakan onu iyi bir ceza avukatına yönlendirir. Cengiz’in ölümü ise Ahmet, Berrin ve Ayten için şok olur. Üstelik Ahmet, Ayten’e yıllardır gizli kalmış Cengiz ile ilgili bir sırrı da açıklar. Emekli olmaya karar İftitah Duası İçeriği. İftitah duası, hamd ve ilahî sena ile başlamakta ve doğru yolu seçmek, ilahî teyit, ilahî rahmet ve gazap, korku ve ümidin gerekliliği, ibadetin Allah’ın kullarına olan bir hediyesi olduğu, kulların günahı ve ilahî feyzin devamı, Allah’ın nimetlerini hatırlama, nimetlerin devamının Allah 13yaşında ki kıza tecavüz edip “Kız her şeyin farkındaydı ve rızası vardı” indirimiyle en alt sınırdan ceza almış 28 tecavüzcü var. Tanımadığı birine saati soran eşini delik deşik ederek öldürüp “Cilve yaptı” diye indirim alan var. Eşini katledip, “Kot giyiyordu, piercing takıyordu, çantasında doğum Bunlara insan demeye dilim varmaz. Hiç bir canlı ve yaratık bunları yapmaz.!! Aynı dünyayı paylaşmaktan utanıyorum.!!! İnsanlık bitmiş Caniler hak ettikleri cezayı çekmedikçe de hiçbir şey düzelmeyecek. Gözler önünde öyle bir ceza ve acı çekmeli ki bu sapıklar, bir daha kimse aklından bile geçiremesin bunları Müzikruhun gıdasıdır. Edebiyat da öyle. Edebiyat ile müziği birleştiren en önemli faktör de şarkı sözleri. Bazı şarkı sözleri öyle değerli ki, en büyük şiirler kadar etki bırakıyor dinleyende. Pek çok şarkı sözü yazarının ozan olarak anılmasının sebebi de bu sanırız. Site De Rencontre Gratuit Sans Inscription En France. Gebze'de 11 Haziran 2006'da sabah saatlerinde Engin Çınar ve İsmail Aşkın Dalkılıç, kendilerine sivil polis süsü vererek, trafikte durdurdukları sürücüleri ceza yazma bahanesiyle rahatsız etti. Olay yerinden geçen bir araca ceza kesmek için yanaşan Çınar ve Dalkılıç, arabanın sivil polis aracı, araçtaki iki kişinin sivil polis olduğunu öğrendi. Bunun üzerine Engin Çınar, üzerinde bulunan ruhsat süresi geçmiş tabancayı çekti. Polis memurlarına gelmeyin diye ateş eden Çınar, İstanbul istikametine doğru kaçtı ve elindeki tabancayı fırlattı. Polisçilik oynayan ikili, başka bir polis ekibi tarafından yakalandı. Yürütülen soruşturma sonucu Gebze Asliye Ceza Mahkemesi'nde sanıklar hakkında “Kamu görevinin usulsüz olarak üstlenilmesi, Görevi yaptırmamak için direnme ve kanuna aykırı ateşli silah bulundurmak” suçlarından 2 yıldan 9 yıl 6'şar aya kadar hapis istemiyle dava açıldı. Mahkeme, her iki sanığın adresinin Kartal olması nedeniyle, Kartal Asliye Ceza Mahkemesi'ne yazı yazarak, sanıkların ifadelerinin talimatla alınmasını istedi. Mahkemenin gönderdiği tebligatlar imzalandı ve sanıklar ifade vermek üzere Kartal Asliye Ceza Mahkemesi'ne gitti. KENDİSİ CEZA ALMASIN DİYE KUZENİNİN YERİNE BAŞKASINI DURUŞMAYA GÖTÜRDÜ Ancak Almanya'da yaşayan ve en son duruşma tarihinden 9 ay önce Türkiye'den çıkış yaptığı ve yargılama süresinde de yurda hiçbir giriş yapmadığı tespit edilen Engin Çınar'ın yerine bir başkası ifade verdi. İddiaya göre İsmail Aşkın Dalkılıç, ceza almamak için kuzeni Engin Çınar'ın yerine mahkemeye bir başkasını götürerek Engin Çınar'mış gibi ifade vermesini sağladı. Üstelik Çınar'ın yerine ifade veren şahıs, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasınıceza verilmesi halinde ertelenmesi istemedi. AŞKIN DALKILIÇ'A BERAAT, ÇINAR'A HAPİS Yapılan yargılama sonucunda sanık İsmail Aşkın Dalkılıç tüm suçlardan beraat ederken, sanık Engin Çınar yasaklanmış silah taşımak suçundan 1 sene 6 ay, görevli polis memurlarına direnmek suçundan 13 ay 15 gün olmak üzere toplamda 2 yıl 7 ay 15 gün hapse çarptırıldı. TEBLİGAT İMZASI DA SAHTE Almanya'da yaşayan Engin Çınar, hapis cezasına çarptırıldığı haberi üzerine şoka uğradı. Hiçbir duruşmaya girmeyen, gözaltına alındığı emniyet dışından hiçbir yerde ifade vermeyen, hatta hakkında dava açıldığından bile haberi olmayan Engin Çınar, hiç tanımadığı birinin kendisinin yerine geçerek ifade verdiğini öğrendi. Engin Çınar'ın annesi Mahmure Çınar, İsmail Aşkın Dalkılıç hakkında Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunarak, mahkeme tebligatı gönderilen adreste hiç oturmadıklarını ve tebligattaki imzanın kendisine ait olmadığını öne sürdü. YARGILAMANIN YENİLENMESİ İÇİN MAHKEMEYE BAŞVURDU Engin Çınar, İstanbul Barosu avukatlarından Ozan Kayahan aracılığıyla Gebze 2'inci Asliye Ceza Mahkemesi'ne başvurarak, infazın durdurulmasını ve yargılamanın yenilenmesini istedi. Avukat Kayahan, Berlin Konsolosluğu'ndan edinilen, Engin Çınar'ın yurda giriş çıkış kayıtlarını da delil olarak sundu. Yeniden yargılama talebinde, İsmail Aşkın Dalkılıç'ın kendisini beraat ettirmek ve suçu Engin Çınar'ın üzerine yıkmak için mahkemede Engin Çınar yerine birini dinlettiği iddia edildi. Dava açıldığından haberi olmayan ve hiçbir duruşmada kendisini savunamayan Çınar hakkındaki yargılamanın yenilenmesi istendi. Mahkemenin, ilerleyen haftalarda talebi olumlu veya olumsuz değerlendirmesi bekleniyor. Başak Akbulut Kur’an bizlere indirilmiş bir yaşam kaynağıdır, rehberdir. Bu kaynaktan doğru istifade etmek isteyen, onun özünde yatan öğretiyi, mantığı ve hayata bakışını, önce anlamak adına çaba harcamalıdır. Bunu yaparken de, yine bizzat Kur’an dan istifade etmelidir. Bunu yapmıyor da, birilerinin etkisinde Kur’an ı anlamaya çalışıyorsak, asla doğru yol üzerinde olduğumuzdan emin olamayız. Şimdi sizlere bir ayet hatırlatmak, daha sonrada bu ayet üzerinde sizleri çok hassas, dikkatle hiçbir etki altında kalmadan, Kur’an bütünlüğünde, düşünmeye davet etmek istiyorum. Çünkü bu ayete ve içinde geçen bir kelimeye, öyle anlamlar veriyoruz ki günümüzde, Kur’an ın özüne, öğretisine, Allah ın adalet anlayışına tamamen ters düşüyor. Maide 38 Hırsızlık eden erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık bir ceza ve Allah'tan bir ibret olmak üzere ellerini kesin. Allah izzet ve hikmet sahibidir. Aynı ayeti, farklı meallerden de örnek verelim. Hırsızlık eden erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık bir ceza ve Allah'tan bir ders olmak üzere güçlerini kesiniz. Allah, izzet ve hikmet sahibidir. Hırsız erkek ve hırsız kadının, çalıp kazandıklarına bir karşılık, Allah'tan, 'tekrarı önleyen bir ceza' olmak üzere ellerini kesin. Allah üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir. Gerçekten Allah bu ayette hırsızlık yapan kadın, erkek bizzat ellerini kesin diyor olabilir mi? Yoksa ellerini kesin derken, Yaradan başka bir şeyden bahsediyor olmasın. Kur’an da geçen bazı deyimler vardır, ayaklarını kaydırdı, ayaklarımızı yere sağlam bastır, adaleti dimdik ayakta tutmak, kökünü kesmek, sağır kesilmek, kulak kesilmek, ardını arkasını kesmek, kökleri kesilmek, simsiyah kesilmek, ümidi kesmek. Kur’an bu yöntemi çok kullanır, dikkatimizi çekmek isteği konularda. Üzerinde düşünerek, Kur’an bütünlüğünde verdiği örnekler yoluyla, ayetleri anlamamızı sağlar. İşte imtihanımızın en zor kısmı da bu olsa gerek. Gelelim ayete. Bu ayette yazıldığı gibi, hırsızlık yapanların, kadın erkek ayrımı yapmadan ellerini fiziksel anlamda, kesin diyor olabilir mi Allah? Eğer bu anlamda söylüyorsa, bizlere detaylı bilgi vermesi gerekmez mi? Hiç uyarı yapılmadan, tövbe etmesine zaman tanımadan, pişman olmasına zemin hazırlamadan, hırsızlığın nedenleri araştırılıp, böyle bir ortamı ortadan kaldırmak adına hiçbir çaba harcanmadan, hırsızlıkta yakaladığınız kişilerin ellerini hemen kesin diyor olabilir mi? Geri dönüşü olmayan bir ceza, vermiş olabilir mi Rabbimiz? Ayete dikkat ederseniz, tekrarını önleyecek bir cezadan bahsediliyor. Yani ona öyle bir ceza verin, bundan sonra onu hırsızlıktan vazgeçirin ki, bir daha böyle bir suç işlemesin diyor. Bu ceza elin kesilmesidir dersek, işin kolayına, basitine kaçmış, ayrıca ayeti de hiç anlamamış oluruz. Kur’an öğretisine de bu düşünce ters düşer. Ayete dikkat ederseniz çoğul anlamda, yani her iki elden bahsediyor. Bu sözler üzerinde de, dikkatle düşünmemiz gerekmiyor mu? Eğer Allah hırsızlık yapanın gerçek anlamda elinin kesilmesini isteseydi, detay vererek şu şartlar oluştuğunda bir elini, bu şartlar olduğunda iki elini kesin diye, açıklama yapmaz mıydı rehberinde? Bu düşünce Kur’an adaleti ile Kur’an ın anlatım, açıklama, hüküm verme şekline uyuyor mu? Bahse konu ayetin devamına bakalım, acaba Allah hırsızlıktan vazgeçip, tövbe edenler için nasıl bir açıklama getirmiş? Maide 39 Kim bu haksız davranışından sonra tövbe eder ve durumunu düzeltirse, şüphesiz Allah onun tövbesini kabul eder. Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir. Hırsızlık yapan bir insanın ellerini, ona mühlet vermeden, zaman tanımadan kestik. Bu insanda yaptığı bu yanlışı anladı, farkına vardı, Allah a tövbe edip vazgeçti. Allah bile, ben tövbesini kabul ederim, durumunu düzeltirse diyor. Bu durumda bu insanın tövbe etmesi, ellerini geri getire bilir mi? Bakın bu ayet ile bir önceki ayeti karşılaştırdığımızda, Maide 38. ayette geçen, ellerinin kesilmesi sözünden, bizzat ellerinin bıçakla kesilmesini anlarsak, devamındaki ayetle bütünlük arz etmiyor. Demek ki ellerinin kesilmesi bir deyim, burada farklı bir şey anlatılıyor. Gelin onu daha iyi anlamaya, netleştirmeye çalışalım, Rabbimizin izniyle. Şimdi Kur’an bütünlüğünde düşünmeye devam edelim. Sizlere sormak isterim, Kur’anı anlayarak okuyan bir insan isek ve bu bilgiyi Kur’an süzgecinden geçirdiğimizde, şöyle bir soru sorsak kendimize ve desek ki; Zina yapmak mı daha büyük bir suç Allah katında, yoksa hırsızlık yapmak mı? Elbette bunun ayrımını yapmak bizlere düşmez, ikisi de toplum suçudur. Bize düşen aklımızı ve mantığımızı Kur’an ışığında, bütünlüğünde kullanmak olmalıdır. Hatırlayalım Nur suresi 2. ayetinde Allah ne diyordu? Nur suresi 2 Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz sopa vurun; Allah'a ve ahi ret gününe inanıyorsanız, Allah'ın dininde hükümlerini uygularken onlara acıyacağınız tutmasın. Müminlerden bir gurup da onlara uygulanan cezaya şahit olsun. Dikkat ediniz tıpkı, Maide suresi 38. ayette olduğu gibi, hem kadından hem de erkekten bahsediyor. Yani hırsızlık yapan ya da zina yapan erkek ve kadın diye başlıyor her iki ayet. Sizce hırsızlık yapan için ellerini kesin, zina yapanlar için ise, yüz kırbaç vurun hükmü arasında çok büyük bir fark görülmüyor mu? İki suç içinde, Allah eğer vazgeçerler ve bağışlanma dilerlerse onları affedeceğini söylüyor bizlere. Bu durumda zina yapan, yanlışını anlayıp, bir daha bu suçu işlemediğinde, kaybı belki vücudunda biraz acı, geçecek olan yara izleri, üzüntüsü olacaktır. Ya hırsızlık yapanın tövbe edip, bu yanlıştan vazgeçmesi halindeki, durumu ne olacak dersiniz? Böyle bir adaleti, nasıl olurda Rabbimize isnat ederiz. Eller gitti, geride gelmesi mümkün değil. Dikkat ediniz Nur suresi 2. ayetinde kırbaçlanma konusunda sakın onlara acımanız tutmasın diyordu. Ayrıca ibret olsun diye bir toplumun huzurunda yapılmasını istiyordu. Eğer hırsızlık yapanın ellerini kesin sözünden, bizzat kesmeyi kast etseydi, aynı ikazı da özellikle yapmaz mıydı Rabbimiz bizlere? Hem ellerinin kesilmesine acımayın, hem de toplumun göreceği yerde yapında ibret olsun demez miydi? Ellerinin kesilmesi mi daha çok acınacak bir durum, yoksa bir insanın kırbaçlanması mı, ne dersiniz? Şimdide aşağıdaki ayeti anlamaya çalışalım. Mümtehine 12 Ey Peygamber! İnanmış kadınlar, Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleriyle ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemek, iyi işi işlemekte sana karşı gelmemek hususunda sana biat etmeye geldikleri zaman, biatlarını kabul et ve onlar için Allah'tan mağfiret dile. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir. Yukarıdaki ayete bakalım. İman eden kadınların, peygamberimize gelerek bir söz vermelerini, bir anlaşma yapmalarından bahsediyor. Ayete dikkat ediniz lütfen. Bu kadınların hırsızlık ve fuhuş yapmaktan uzak kalmaları konusunda sözleşmelerini, kabul et ve onlar için Allahtan bağışlanma dile diyor. Şimdide bu ayette geçen, şu cümle üzerinde lütfen sizleri düşünmeye davet etmek istiyorum. elleriyle ayakları arasında, bir iftira uydurup getirmemek.. Bakın, başka bir deyim, benzetme. Elleri ve ayakları arasında iftira atmak. İşte Kur’a nın anlatım şekli. Doğru olmayan bir konuda, kendi nefislerinde, kendilerince uydurup, iftira atmak, yalan söylemek, dedi kodu yapmak. Anlamaya çalıştığımız ayette geçen, hırsızlık yapanın ellerini kesin sözleri de, böyle bir deyim den başka ne olabilir? Eğer gerçekten, ellerinin kesilmesi emredilmiş olsaydı, bu konuda çok açık bir izah yapılmış olması gerekirdi. Örneğin el kesilme cezası, nelerin çalındığında uygulanmalıdır. Hiçbir ayrım yapmadan mı kesilecektir. Tek elimi, çift elimi. Çünkü Allah ayetleri konusunda nasıl bir açıklama yapıyordu Kur’an da? Biz Kur’an da her şeyden nice örnekleri değişik ifadelerle verdik ki, anlayasınız diyordu. Detaylı açıklamalar yaptığını söylüyordu. Bu durumda eğer Allah, hırsızlık yapanın ellerinin kesilmesini isteseydi, bu konuda detaylı bilgi kesinlikle verirdi. Şimdi de sizlere günümüze kadar gelen, bu konu ile ilgili rivayetlerden örnekler vermek istiyorum. Bizlere ulaşan rivayet bilgilere göre, Hz. Ömer in yaşadığı halkın kıtlık yıllarında, bu ayetin hükmünü askıya aldığı anlatılır. Bu emir, yani hırsızlık yapanın ellerinin kesilmesi emri, adaletli bir yaşamın hükmü oluştuğunda geçerlidir diye de açıklık getirilir toplum genelinde. Hemen soralım kendimize, madem Allah el kesme emrini verdi, neden bu konuda bir açıklama, detay yok Kur’an da? Bu söylenilenleri neden Kur’an da göremiyoruz da, rivayetlerden öğreniyoruz? Bunu düşünen yok mu? Konumuzla ilgili, bazı rivayet hadislerden örnekleri görelim. 6759 - İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor "Humusa ait kölelerden biri humus malından çalmıştı. Bu hâdise Resulullah'a haber verildi. Hırsızın elini kesmedi. "Hepsi de Allah Teâla hazretlerinin malıdır, bazısı bazısını çalmıştır" buyurdular." 1604 - Ebû Hüreyre radıyallâhu anh anlatıyor "Resûllah aleyhissalâtu vesselâm "Köle hırsızlık yaparsa, onu bir mangıra da olsa satın gitsin"' buyurdular." Ebû Dâvud, Hudud 22, 4412; Nesâî, Sârik 16, 8,91. 6760 - Abdurrahman İbnu Avf anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Muhtelis yankesici kimseye el kesme cezası verilmez." 6761 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki "Ne meyve sebebiyle ne de keser denen hurma göbeği hırsızlığı sebebiyle el kesilmez." 1596 - Hz. Aişe radıyallâhu anhâ anlatıyor "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm zamanında, hırsızın eli, bir deri kalkanın değerinden daha düşük bir eşya için kesilmezdi. Kalkan, türs veya hacefe diye iki çeşitti, ikisinin de belli bir değeri vardı." Buhârî, Hudud 13; Müslim, Hudud 5, 1684; Muvatta, Hudud 24, 2, 832; Tirmizî, Hudud 16, 1445; Ebü Dâvud, Hudud 11, 4383; Nesâî, Sârik 9, 8, 77–81. 1597 - İbnu Ömer radıyallâhu anhümâ anlatıyor "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm üç dirhem kıymetindeki bir kalkanı çalan hırsızın elini kesti." Buhârî, Hudud 13, Müslim, Hudud 6, 1684; Muvatta, Hudud 24, 2, 832; Tirmizî, Hudud 16, 1445; Ebü Dâvud, Hudud 11, 4484; Nesâî, Sârik 9, 8,77–82. Sizlere bazı rivayet hadisleri naklettim. Önce hepsinin rivayet olduğunu unutmayalım. Lütfen bu bilgiler üzerinde düşününüz. Sizler bu örneklerden ne anladınız? Eğer hırsızlık yapanın, elinin kesilmesi gerçek anlamda emrediliyor olsaydı, köle özgür ayrımı yapılmazdı. Yapılıyor olsaydı, tıpkı fuhuş yapan kölenin cezası, özgür olana verilenin yarısı verilmelidir diyerek, Kur’an da ayrım yapılır belirtilirdi. Rivayet hadiste, yankesiciye el kesme cezası verilmez diyor. Peki, kime verilir? Bazı yiyecekler sayılıyor, bunları çalana da el kesme cezası verilmez diyor. Düşünebiliyor musunuz üç dirhem değerinde bir malı çalanın elinin kesildiği örneği veriliyor. Bunlar doğru olabilir mi sizce? Bu ceza, Allah ın bizlere vermeye çalıştığı, adalet anlayışına uyuyor mu? Allah Kur’an da bizlere verdiği öğretisinde, kısas yapmanız gerektiğinde, size yapılan miktarla cevap verin der. Yani duygularımıza yenik düşmeden, haddi aşmamızı engeller. Sizce Rabbin bu öğretisini almış bir insan, kendisinden hırsızlık yapan bir kişiye karşı, geri dönüşü olmayan elinin kesilmesi cezasını istemesi, Kur’an ın öğretisine uyar mı? Siz böyle yapılmasından, huzur ve mutluluk duyar mısınız? Hiç sanmıyorum. Bizlerin yapacağı ve Kur’an ın istediği, bu hırsızlığın sebebini araştırmak ve şu sözlerime dikkat ediniz lütfen. bu hırsızın bir daha hırsızlık yapmaması için, BU İŞTEN ELİNİ, ETEĞİNİ KESMEK ADINA, NE GEREKİRSE YAPMALIYIZ. Bakın sizlere yine bir rivayet hadis nakletmek istiyorum. Bu hadislerin tamamını, Kütübü sitte de bulabilirsiniz. 1610 - Şâ'bî rahimehullah anlatıyor "İki kişi, üçüncü bir şahsın hırsızlık yaptığına dair şahitlikte bulundular. Bunun üzerine Hz. Ali radıyallâhu anh adamın kolunu kesti. Bu iki kişi gidip bir müddet sonra diğer bir adamı getirip "Biz hata etmişiz, hırsızlığı yapan o değilmiş bu imiş" dediler. Hz. Ali radıyallâhu anh bunların şahidliğini iptal ederek getirdikleri bu şahıs aleyhinde kabul etmedi. Ayrıca onlara, önceki adamın diyetini yükledi ve "Bilsem ki siz bu işi bilerek yaptınız, kollarınızı keserdim" dedi". Değerli din kardeşlerim, bakın gördünüz mü olayın önemini. Suçsuz yere el gitti, geri gelmesi de mümkün değil. Allah ın adaletinde, asla bu tür hatalar olmaz. Kur’an öyle bir düzen kurulmasını sağlamaya çalışır ki, insan hatalarını en aza indirir ve bunun içinde bir hüküm verdiğinde, detaylı açıklama yapar. Yine bu konuda çok dikkat çekici bir rivayet nakletmek istiyorum. 1609 - Cünâde İbnu Ümeyye'den rivayete göre, Büsr İbnu Ertât radıyallâhu anh demiştir ki "Resûlullah aleyissalâtu vesselâm'ı dinledim "Seferde eller kesilmez" diyordu." Tirmizî deki rivâyette "gazvede. . ." denmiştir. Tirmizî, Hudud 20, 1450, Ebû Dâvud, Hudud 18, 4408; Nesâî, Sârik 16,8,91. Lütfen yukarıdaki rivayet üzerinde düşünelim. Bir toplum suçu olan hırsızlık, eğer seferberlikte, ya da savaşta işlenmiş ise, suçun cezası artar. Fakat dikkat ederseniz yukarıdaki rivayette, tam tersi söyleniyor. Hırsızlık suçuna meyilli olanlar, toplumun böyle zor bir anından, daha çok istifade etmeye çalışmazlar mı? Hatırlayınız depremde, kargaşa zamanlarında, toplumsal terör anlarında, savaşta yağmalar ve hırsızlık daha çok olmuyor mu? Bu durumdayken verilen cezalar, kat kat artırılmıyor mu? Elbette bizlere düşen ayetleri, rivayetlere göre değil, Kur’an a göre anlamaya çalışmak olmalıdır. Bizler bu konuda, Kur’an dan bilgilenmeye devam edelim. Allah verdiği hükümler konusunda, bakın nasıl net açıklamalar yapıyor. Örneğin peygamberimize savaş açarak, bozgunculuk çıkaranlara neler yapılacağı konusunda, nasılda çok net açıklama yapıyor. Maide 33 Allah'a ve Resulü’ne karşı savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuğa çalışanların cezası, ancak öldürülmeleri, asılmaları ya da elleriyle ayaklarının çaprazca kesilmesi veya bulundukları yerden sürülmeleridir. Bu, dünyadaki aşağılanmalarıdır, ahi rette onlar için büyük bir azab vardır. Yukarıdaki ayet, Allah resulüne karşı savaş açanların durumu ile ilgili, ne kadar detaya giriyor. Bir kısmı ölümü hak etmiştir, öldürülür diyor. İbret olsun diye ellerini ve ayaklarını çaprazlama kesin diyor. Ya da yine durumlarına göre sürgün edilebileceği açıklamasını yapıyor. Bakın her detay var konu ile ilgili. Bu ayeti okuyan bir insan başka sorular soruyor mu? Çünkü birçok şartlarda insan var, peygamberimize karşı savaşa giren. Her türlü alternatif sunulmuş. Peki, hırsızlık yapanın, kadın erkek ellerini kesin diye anlarsak, birçok soru aklımıza gelmiyor mu? Bakın Allah bizlere, rehber olsun diye gönderdiği kitap için ne diyor. Kamer 17 Andolsun biz, Kuran'ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur? Kamer 22 Yemin olsun ki, biz, Kuran'ı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık. Fakat düşünen mi var? Acaba Allah ın birçok kez yemin ederek, öğüt almak için kolaylaştırdığı kitapta, zina yapana yüz kırbaç vurun derken, hiç ayrım yapmadan, hangi konularda nasıl davranılacağı konusunda açıklama dahi getirmeden, onlara bir şans dahi vermeden, hırsızlık yapanın ellerini kesin der mi? Kur’an geçmişte yaşanan olayları, bizlerin ayetleri daha iyi anlaması için örnek vermiştir. Sizlere bu konu ile ilgili, çok dikkat çekici bir örnek vermek istiyorum. Kur’an dan, Hz. Yusuf ve kardeşlerinin kıssasını hatırlayınız lütfen. Kardeşinin yükü içine, onlara bir ders vermek için, kralın değerli su tasını koyduğu ve bu kafileyi hırsızlıkla suçlamasından sonra, kardeşine verilen cezayı hatırlayınız. Bakın Allah Bu örnekleri, bizlere boşuna vermiyor. Eğer hırsızlığın karşılığı ellerin kesilmesi olsaydı, bu örnekten çok açık anlaşılırdı. Burada Hz. Yusuf özellikle kardeşinin çuvalına, kendisinin koyduğu ve bunu neden gösterip, onun özgürlüğüne bedel istemesi, yani onu alıkoyarak göndermemesi, bir başka şekliyle, hiçbir yere gidemeyerek, ellerinin kollarının bağlanması anlatılıyor. Hatta Kur’an deyimiyle ellerinin kesilmesi, istediklerini yapamaz hale getirmesi, özgürlüğünün kısıtlanması, sizce çok açık anlatılmıyor mu? Hz. Yusuf kıssasından, sanırım alacağımız büyük ders var bu konuda. Yusuf suresi 74. 75. ayette heybesinde kralın tası çıkıp, hırsızlık ile suçlananlar, bakın bu suçun cezası nedir diye soruyor ve ne cevap alıyorlar. İki mealden verelim ki daha iyi anlaşılsın. Sordular "Eğer yalan söylüyorsanız, hırsızlığı yapanın cezası nedir? "Cezası şu Çalınan mal kimin yükünde çıkarsa, yükün sahibi çalınan mala karşılık olacaktır. Biz zalimleri böyle cezalandırıyoruz. [Mısırlılar “Peki, eğer yalan söylüyorsanız, bu [yaptığınızın] cezası nedir?” dediler. “Bunun cezası” diye cevap verdi [Yakub'un oğulları], “[kupa] kimin denkleri arasından çıkarsa [yaptığının] cezası olarak tutsak edilir! [Bu suçu işleyen] zalimleri biz işte böyle cezalandırırız”. Peki, bu sözler ne anlama geliyor? Hırsızlık yapan, çaldığı malın sahibine, kendisinin özgürlüğünü emanet edecek ve adeta elleri kesilmiş bir insanın durumu gibi, karşılık veremez halde itaat edecektir. Kur’an da bu ayetlerin devamına baktığımızda, hırsızlık yapanın alıkonacağını, yani tutuklanacağından bahsediliyor. Bir insanın elleri, onun her şeyidir. En değerli varlığıdır. Her şeyi onunla yapar. Dikkat edin ayette tek eli demiyor, ellerini diyerek çoğul kullanıyor. Çünkü her iki el, bir insanın can damarıdır, iyi ya da kötü her şeyi onunla yapar. Bir insanı yaptıklarından dolayı durdurmak istiyorsanız ellerini bağlayın, onun özgürlüğünü kısıtlayın yeter. İşte ayette de bu anlatılıyor, hırsızlık yapanın ellerinin kesilmesi, yani ona bir daha hırsızlık yapamaması adına engel olunmasından bahsediyor. Buradaki ellerin kesilmesi de, ancak Kur’an da geçen birçok ayette de olduğu gibi, dikkat çekici bir yöntemle anlatılmıştır. Ayette özellikle, ellerini diyerek çoğul kullanması, aslında asıl amaca dikkat çekmek içindir. Allah Nahl suresi 126. ayetinde bizlere bir öğüt verir ve derki. Nahl 126 Eğer ceza ile karşılık verecekseniz, ancak size yapılan kötülüğün türü ve miktarı ile karşılık verin. Eğer sabrederseniz, elbette ki bu, sabredenler için daha hayırlıdır. Diyelim bir kişi, bizim bir miktar paramızı çaldı. Sizce Allah bu durum da, yukarıdaki ayet doğrultusunda düşündüğümüzde, bu çalan kişinin elinin kesilmesini istediğini söylüyor diyebilir miyiz? Yoksa bu hırsızlığa, denk bir cezamı verin diyor? Onun özgürlüğünün kısıtlanması, yani hapsedilmesi, ya da hırsızın konumuna göre, çaldığı malın ya da paranın iadesi ve belli bir zaman eğitimden geçirip, topluma hazırlamak gibi. Bir başka şekliyle düşünürsek, çaldığı malın karşılığı kadar, ayrıca ceza olarak, hizmette bulunması diyebiliriz. Bakın düşündükçe, ne kadar mantıklı, caydırıcı cezalar geliyor akla. Hiç birimizin aklından, ellerini kesin bunun diye geçmez, bunu da istemeyiz zaten. Eğer bizim aklımıza gelmiyorsa, bunu Allah da emretmez. Bunu unutmayalım. Allah yemin ederek, kolaylaştırılmış din gönderdim diyorsa bizlere, hırsızlığın cezası sizce ellerinin kesilmesi olabilir mi? Sizlere şöyle bir örnek versem ve desem ki; Şu adamdan hiç hoşlanmıyorum, buraya gelmesini de hiç istemiyorum. Bu adamın buradan, elini ayağını kesin. Ya da elini eteğini kesin desem, siz ne anlarsınız bu sözümden? Yorum sizlerin. Bu yazdıklarım, benim Kur’an dan anladıklarımdır, yalnız beni bağlar. Sizlere düşen Kur’anı birçok kez anlayarak okuyup, Rahmanın önerdiği gibi, ayetler arasında bağ kurup, üzerinde düşünüp, akıl yürütüp, Rabbin adaletini de göz ardı etmeden, onu anlamaya çalışmak olmalıdır. İmtihanımızın da özü, bu değil mi zaten. Dilerim Rabbimden, doğru düşünen, doğru muhakeme edebilen, hakka batıl karıştırmayan, Rabbin halis kullarından oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK Konuyla ilgili detaylı teknik bilgiyi, aşağıdaki linkten bulabilirsiniz. Ukrayna'nın Simferopol Hayvanat Bahçesi'nde anne ayının yavrusunu azarlaması an be an Zherebtsova'nın çektiği görüntülerde anne ayı, kendisini kızdıran yavrusunu önce ensesinden ağzıyla tuttu, daha sonra geçmeyen anne ayı, yavruyu köşeye sıkıştırıp “Kaç kez sana bunu yapmamanı söyledim” der gibi yavru ayı, kavganın sonunda annesinin kendisine sarılmasıyla fotoğraflar ise Finlandiya'da bulunan bir hayvanat bahçesinde objektifine takılan bu boz ayı tıpkı sporcular gibi hareketler görüntüler ise balık avına çıkan ayılardan... Yanına epey bir sıfır ekleyebilirsiniz. Kiralar demiştim, ona hiç değinmeyeceğim. O bambaşka bir facia! Üstelik bu evlerin alım satım işleri ise tam bir dram, bakın komedi demedim. Verdiğiniz para ile tapu üstündeki fiyat uyuşmuyor. Devlet burada seyirci. Fatura ve garanti belgesi denilen bir belge hak getire! Şimdi sorsam size; ev alırken kaç kişi fatura aldı? Yok! Satıcı size fatura verse de tapu üstünden verecek, sen verdiğin fiyattan alsan faturada ekstra vergi ödeyeceksin. Yani çift taraflı kaçırma... Kısacası şu ev fiyatları durulsa da millet ev alabilse. Banka kredileri öyle göründüğü gibi cazip değil. Emekli parasıyla ev almak ise bu şartlarda çok zor. Gençlerin ev hayali konusunda karamsarlığa düşmesi beni kahrediyor. Tekin OKAYGÜNÜN SÖZÜ“Kıbrıs Türklerine dünyada bu kadar haksızlık ve baskı yapılmasını içimize sindiremiyoruz. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin egemenliğinin ve bağımsızlığının bütün devletler tarafından tanınması için elbirliğiyle mücadele etmek milletçe ortak hedefimiz olmalıdır.” Onur ÖYMENRİZELİ HÂKİM VE SAVCILARA ATAMA FURYASI...HSYK ve Adalet Bakanlığı bünyesinde yapılan en son “tayin ve atamalar” sonucunda birçok Rizeli hâkim ve Cumhuriyet savcısının yerlerinin değiştirildiği öğrenildi. Edinen bilgilere göre, söz konusu “tayin ve atamalar” şu şekilde “Rizeli” İdare Mahkemesi Başkanı Turgut Delal Ankara’daki 28. İdare Mahkemesi’nin yeni başkanı oldu. Salarhalı hemşehrimiz, basın dostu arkadaşımız son 5 yıldır Bolu’da görev yapıyordu. Delal daha önce de 3 yıl Kocaeli’nde ve 7 yıl da Afyonkarahisar’da görev 5 yıldır da Mersin’de hâkim olarak görev yapan Kalkandereli hemşehrimiz Ali Öztürk de komşu illerden Giresun Şebinkarahisar ilçesinin yeni Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı oldu. Düzce’nin, Rize Derepazarlı Başsavcısı Sedat Çelik de aynı unvanla Kahramanmaraş’a atandı. Ankara’nın “Rizeli” Cumhuriyet savcılarından Ahmet Yıkılmaz da Ankara’nın yeni Cumhuriyet Başsavcıvekili oldu. Başsavcı Vekili Ahmet Yıkılmaz daha önce Zonguldak ve Ardahan’da Cumhuriyet Savcısı olarak görev yaparken birçok “başarılara” imza atan bir hukuk adamı görev yapan “Rizeli” hemşehrilerimizden Cemil Sandıkçı da bu son tayinlerde İstanbul Anadolu Yakası Başsavcıvekili oldu. Komşu Trabzon’da Adalet Komisyon Başkanı olan Mustafa Yıldız da Ağır Ceza Mahkemesi’nin yeni başkanı oldu. Rizeli Cumhuriyet savcılarından Ozan Kaya da Samsun’daki Bölge Adliyesi’ndeki görevinde kalan isimlerden oldu. Ozan Kaya hakim olan eşi ile birlikte 4 yıldır Samsun’da görev AĞACI, DİK AĞACI...“AĞUSTOS ayı çok sıcak geçecek. İBB Park ve Yeşil Alanlar Daire Başkanlığı’nın çınar ağaçlarını çeşitli nedenlerle kesmesinin ardındaki durumu kes ağacı, dik ağacı projesinde İstanbul’da ağaç kesileceğini kendi kaynaklarından öğrenip kamuoyu ile paylaşmıştık. İBB’nin temmuz ayı dergisinde sadece bir bölgede dikilen ağaç miktarı açıklanıyor. Dikilen yetişmiş ağaçların türüne göre ile TL arasında olduğunu bilmeyen yok. Oysa kesilen ağaçların bakımı yapılarak tekrar yaşatılacağının örnekleri, bir TV haberinde, Şimşir Ağaçları’ için yapılan bilimsel çalışmalarda ispatlanmış oldu. Bazı belediyelerde ise kuruyan ağaçlara yapılan sanat uygulamaları da varken Mersin’de canlı ağacı kurutmak da bir başka doğa düşmanlığı’dır. Muhalefet partisinin belediyelerinde ise zeytinlik alanların imara açılarak villa inşaatlarının devam ettiğini bilmeyen yok.”Zafer Murat ÇETİNTAŞYİNE SUBAY VE ASTSUBAY MAAŞ FARKIEMEKLİ astsubaylar, subay ve astsubay arasındaki emekli maaşlarında ve özlük haklarında eşitlik talep ediyor. Ordu Sendikası Temsilcisi Emekli Komando Astsubay Kademeli Kıdemli Başçavuş Yılmaz Demir Özçelik yaptığı açıklamada şöyle diyor “1980 darbesi itibarıyla yarbay ile eşit olan maaş ve emekli maaşlarımız, silah arkadaşlığı arasına nifak sokmak istenircesine, gönüllerimizi incitecek kadar çok aşağılara düşmüştür. Öyle ki emekli maaşı bağlama oranlarımız, emekli Kd. Albay maaşının yüzde 75’ler civarında iken, günümüz şartlarında bu oran ne yazık ki yüzde 50’lere kadar düşmüştür. Bu fark, tazminat ayrımcılığından kaynaklanmaktadır. Sadece yarbay ve üstü subaylara 6 farklı isim adı altında tazminat verilirken astsubay ve uzman çavuşlar ise, şehit de olsa gazi de olsa, ellerini, gözlerini, ayaklarını da kaybetse, bu 6 farklı isim altındaki tazminat olan; makam tazminatı, görev tazminatı, temsil tazminatı, komutanlık tazminatı, kadrosuzluk tazminatı ve komkarsu tazminatından faydalandırılmamışlardır. Üstelik 7 yıl önce makam ve görev tazminatlarının astsubayları da kapsaması konusunda sözler verilmesine rağmen halen çözüme kavuşmamıştır.”TSK’da general, amiral ve yarbay dahil üstü subaylar gibi astsubay ve uzman çavuşların da görev yaptığını dile getiren Özçelik, “Astsubay ve uzman çavuşlar; TSK’yı temsil etmiyorlar mı? TSK’da görevlerini yapmıyorlar mı? TSK’da makamları yok mu? TSK’da komutan değiller mi? Şehit olanlar, gazi olanlar, TSK’yı, milletini general, amiral ve yarbay dahil üst subaylar kadar temsil mi etmiyor?” diye affı beklediklerini belirten Özçelik ve arkadaşları, ayrıca silah arkadaşına gazilik haklarının verilmesini talep ediyorlar. Talat DOYMUŞMESAJ PANOSUBU yıl turizmde 30 yılını kutlayan Sherwood Resorts and Hotels, 1991 yılında sektöre adımını attığı 30 odalı Prize Oteli’ni yenileyerek Premio adıyla yeniden hizmete açtı ve günümüzde 2 bin odalı bir zincirin sahibi durumuna en büyük 500 şirketinin açıklandığı Capital dergisinin 500 büyük şirket’ araştırmasına göre Ulusoy Un’un, 9 milyar 308 milyon TL satış hasılatıyla 2020 yılına göre listede 23 sıra yükselerek Türkiye’nin en büyük 86. firması olduğu ve dil arasındaki ilişki, nikâh memuru ile gelin arasındaki ilişki gibidir. Nikâhı kıyanın ilk gece hakkı yoktur. Ekoloji kavramını Çevrebilim’ gibi bir dil beğenisi ve sadeleştirme olarak gören bir akademik çevre var ki; bu yaklaşım ekoloji biliminin nikâhını da kıymak üzere...Tahir ÇALGÜNERBİLİYOR MUSUNUZ?TBMM sessiz kalmasınCHP Kayseri Milletvekili Çetin Arık, TMSF tarafından el konulan şirketlerde yaşanan sorunların araştırılması için önerge verdi. Binlerce kişinin ekmek kapısı olan şirketlerin başına liyakatı olmayan kişilerin atanması ve paravan şirketlerle bu şirketlerin içinin boşaltılmasına TBMM’nin sessiz kalmaması gerektiğini belirtten Arık, iddiaları yalanlayan AKP Genel Başkan Yardımcısı Nurettin Canikli’ye sosyal medyadan seslenerek “Maden sorun yok, o zaman araştırma önergemize destek verin” dedi. Yahu, bu adamları yakalayın içeri tıkıp, ömür boyu da çıkarmayın. Ama bir şartla. Önce dinleyin! Bunlar deli, yalancı, suçlu, hain olsa da dinleyin. Tamam, yalan söylediklerini, iftira ettiklerini, hakaret ettiklerini tesbit ederseniz, her suçlamadan dolayı tekrar cezalandırın. Öyle bir ceza verin ki, aleme ibret olsun. Bir daha kimse böyle bir şey yapmaya, söylemeye cesaret edemesin. Bu kişiler suçlu da olsalar, günahkar da olsalar, ajan da olsalar dinleyin ya hu bir. A Araştırın bakalım, hepsi mi yalan, onu da görelim. Şizofren mi bu adamlar onu da anlayalım. Belki birileri öyledir, doğru söyleyeni yalan söyleyenden ayıralım. Bu süreçte Barolar ne yapıyor. Niye susuyorlar. Bu işleri 17/25’de servis edenler FETÖ’cüler de olsa, bu iş bir siyasi operasyon da olsa, yargının görevini yapıp iddiaları soruşturması gerekirdi. Bu iddialarla ilgilenmezseniz, yangın için için yanmaya devam eder. Hiç olmazsa, gerçekler ortaya çıkana kadar, hakkında bazı isnatlar olan işadamlarının isimlerini İlahiyat Fakültelerinden, mekteplerden, camilerden çıkarın. Ayıptır, yazıktır, günahtır. Bakın, bunun ona da, o adı verene de, o fakültelilere de bir hayrı olmaz. Aksine, bu cür’etkarlık gazaba sebeb olur. Bu İslam’a ve Müslümanlara karşı saygısızlıktır. Bu millet, Abdulhamid Han’ın hatırasına atfen olsun, onun dedesi 2. Mahmud’un adını hiçbir camiye vermedi. Ki, o iyi bir hattat’dı ve en fazla cami yaptıranlardan biriydi. Bakın bazı hadiseler şüyuu vukuundan beter hale geldi. Söylenti, en tehlikeli gerçekten daha tahripkar olabilir. Menakıplarla din ve tarihi istismar eden, dillerinde şeytan tüyü bulunan, “FETÖ aklı” ile insanları itibar ve sadakat hesabları ile ustalıkla kendi zanları senaryolarına ikna etmeye, belli istikamette yönlendirmeye çalışanların oyunlarına ve övgülerine kanmayın. Bu itibar avcılarından uzak durun ve onları kendinizden uzaklaştırın. Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider, konuşurlarsa sözlerini dinlersin. Onlar sanki duvara dayanmış kütükler gibidir. Her gürültüyü kendi aleyhlerine sanırlar. Düşman onlardır. Onlardan sakın. Allah onların canlarını alsın. Nasıl bu hale geliyorlar? Münafikun 4 Diyanet Vakfı Meal açıklaması “Tasdik ettiklerini dilleriyle söyledikleri halde, kalpleriyle inkâr eden, böylece söyledikleri, inançlarının aksi olan münafıkların cüsseli, iri yarı ve yakışıklı kişiler olduğu belirtilmekle, münafıkların reisi, Abdullah b. Übey, Muğîs b. Kays ve Cedb b. Kays’a işâret edilmiştir. Gerçekten bunlar gösterişli vücutlarıyla Hz. Peygamber’in meclisine gelir, duvara dayanır, fasih ve tesirli konuşmalar yaparlardı. Bunlar bu tutum ve davranışlarıyla elbise giydirilmiş kütüklere veya duvara dayatılmış kerestelere benzetilmişlerdir. Kalıpları var, fakat kalp ve idrakleri yoktur, ikiyüzlülüklerinden dolayı çok korkaktırlar. Buna rağmen onlar en tehlikeli düşman bilinmektedir.” Bakın, biz sözü dinler doğrusuna tabi olur, yanlışına karşı çıkar. İş de öyle. İyilerin kötülüklerine karşı olduğumuz gibi, kötülerin bir iyiliği varsa onu da reddetmeyiz. Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana zalimlere karşı olmaya söz vermedik mi? Zalim babamız da olsa, mazlum düşmanımız da olsa. Hatta bir topluluğa olan düşmanlığımız bile hani bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevk etmeyecekti, ölçüyü, tartıyı doğru tutacaktı, terazi ya da metre, esnafın elinde domates veya kumaş tartıyor ya da ölçüyor da olsa, altın da tartsanız o terazide adalet de tartsanız, paranın değerini de ayarlasanız ya da bu TÜİK rakamları da olsa değişmez. Hani, yaşadığımız, zaman, mekan ve olaylar ile ilgili adil şahidler olacaktık. Sedat Peker ya da Tevfik Diker, o kişin Ö. Şen Ya da herhangi biri olup olmaması, onların kim olduğu, niçin böyle bir açıklama yaptıkları, ilk planda beni ilgilendirmez. Belki gerçeğin ve suçluların tümünü söylemiyorlardır, o da ayrı bir konu, ama söyledikleri doğru mu? Evet bunu intikam için, birilerini cezalandırmak için istiyor da olabilirler, bu neyi değiştirir. Her şeyi gören, duyan, bilen, hüküm sahibi bir Allah var ya! O herkesin aklından, kalbinden geçenleri, kapalı kapılar arkasında fısıldaşarak konuşanların konuştuklarını da biliyor ve hüküm Allah’ındır. Bakın, o FETÖ’cü, o şu’cu-bu’cu diye suçlayarak bu ithamlar ortadan yok edilemez. Bahanelerin arkasına saklanarak kendilerini aklamaya çalışanların sayısı o kadar arttı ki.. FETÖ’den kaç kişi etkin pişmanlıktan yararlandı. Tevbe kapısı kapandı mı yoksa, ya da “ben yandım, sen de yan” diye bir suçlu suç ortağını ihbar ediyorsa, o suçlu diye ihbarına itibar etmeyecek misiniz. Tamam bakın o beyanlar cürm-ü atfi mi, ama bunu savcı adil bir şekilde soruştursun. Peki, Peker’e bir bahane buluyorsunuz da, adam gençliğinden beri devletle birçok kayıt dışı işe katılmış, adam o devlet dediğiniz yapının “öteki yüzü”nü, “derin gerçeği”ni bizden daha iyi biliyor. Peki Diker’e ne diyeceksiniz. Adam asker kökenli, daha sonra yolsuzluklara karşı sivil bir direniş için sivil toplum örgütü kurmuş, bugün siyaset üzerinden aynı hedefe doğru yürümeye çalışıyor. Söyledikleri doğru değilse bu adamı susturun, eğer doğru ise, harekete geçmek için ne bekliyorsunuz. Adalet herkese lazım. Adalet bugün en çok şikayet edilen müesseselerin başında geliyor. “Adalet mülkün temelidir” Adalet yoksa barış da yoktur. Eğer bir “çatışmazlık” hali sözkonusu ise, o “barış” değil “teslimiyet”tir. O “PaxRoma”dır, “PaxChine”dır. Adalet ve barış yoksa hiçbir hak ve özgürlük güvende değil demektir. Adaletsizlik konusunda önce yargı erki, eş zamanlı olarak yasama ve yürütme erki, beraberinde basın, iktidar, muhalefetle birlikte, ferden ferde hepimiz sorumluyuz. Eğer herkes kendini haklı çıkarmak için avukat tutuyor, belgeleri tahrif ediyor, yalancı şahidler, sahtekar bilirkişiler üzerinden sonuç istihsal etmeye çalışıyorsa, orada adaletten söz edilemez. Unutmamak gerekir ki, bir kişiye yöneltilen bir haksızlık, eğer hukuk yolu ile önlenemiyor ve sorumluları cezalandırılamıyorsa bu durum bütün bir topluma yöneltilen bir tehdide dönüşür. Adalet herkes için en iyi olandır. Selâm ve dua.

ona öyle bir ceza ver ki