osmanlı kahve fincanı mısır çarşısı

Hemsizin, hem eşiniz için muhteşem bir tasarım olan Osmanlı Motifli Tek Kişilik Kahve Fincanı en keyifli anlarınızda yanınızda olacak. Uyarı: Zamanla kararan Osmanlı Motifli Tek Kişilik Kahve Fincanı'nın ilk günkü parlaklığına kavuşmasını istiyorsanız sirkeli suyla temizlemeniz yeterli olacaktır. Mısır Çarşısı, İstanbul’da bulunan çok sayıda dükkandan oluşan bir çarşıdır. İstanbul gezilecek yerler listesinin ilk sıralarında yer alan çarşı“L” şeklindedir ve Yeni Camii Külliyesi’nin bir parçası olarak 17. yüzyılda yapılmıştır. Gelirinin bir dönemler hayır kurumlarına aktarıldığı Mısır OsmanlıKahve Değirmeni ve Fenerler – 1900’lü yılların başlarında, Osmanl Bir Mısır Çarşısı Çizimi. 16 Eylül 2020. Excel Eğitimi. Ürünler. Mısır çarşısı Bizans döneminde inşa edilmiş olsa da, Osmanlı Sultanlarının biri tarafından bugünkü yapısına kavuşturulmuştur. Mimarı tarafından L şeklinde tasarlanan bu çarşının , altı tane kapısı bulunmaktadır. Türkkahve kültüründe; kahvenin çekirdekten pişirilme ve sunum aşamasına kadar bir çok araç ve gereç kullanılmaktadır. Kahve fincanları Türk kahve kültürünün en önemli sembolleridir. Satın almış olduğunuz fincanlar Paşabahçe Mağazaları için özel olarak üretilmiştir. Hacim : 90 cc. Site De Rencontre Gratuit Sans Inscription En France. MISIR ÇARŞISI İstanbul Eminönü’nde bulunan tarihi çarşıda yok yok, size ne lazım? Mısır Çarşısı’nın çehresi günden güne değişiyor. Bir zamanlar baharatçıların, aktarların, ilaç ve kimyevi madde satan dükkânların bolca bulunduğu çarşı, turistlerin yoğun ilgisi nedeniyle değişim göstererek ürün çeşitliliği artırıp, adeta Beyazıt’ta bulunan Kapalıçarşı’nın küçük bir modeli konumuna büründü. Baharatçılar azalırken, turistik eşya dükkânları ve kuyumcuların sayıları artış gösterdi. Özellikle Rüstem Paşa ve Yeni Cami ziyaretinde bulunan tur gruplarına zaman tanınıp Mısır Çarşısında alış veriş imkânı sağlanınca, yabancı turistlerin ilgisi ve talepleri doğrultusunda çarşı dükkânları kabuk değiştirdi. Yerli yabancı herkesin vazgeçilmez duraklarından biri haline gelen çarşıda gezimize başlıyoruz. Mısır Çarşısı’na genel bakışta dikkati çekenleri öncelikle şöyle bir sıralayalım. Çarşı, 04. Nisan. 2009 tarihinden bu yana Pazar günü de dâhil olmak üzere her gün açık. Yaz aylarında sabah de açılan dükkânlar akşam kadar kışın, kadar hizmet veriyor. Pazar günü açılış 09,30’da yapılıyor. Çarşı esnafı turiste alışık, tezgâhtar ve satıcıların birçoğu Alman, İtalyan, İngiliz, Rus, Japon, Arap olsun turistlerle anlaşabilecek kadar yabancı lisan konuşabiliyor, tavsiyelerde bulunabiliyor, yardımcı oluyorlar. İstediğiniz gibi rahatça dolaşabiliyor, fotoğraf çekiyor, kameranızı kullanabiliyorsunuz. Satış yapmak için ısrarla rahatsız eden yok, bununla beraber bazen turistlere lokum, şekerleme gibi ikramlarda bulunan satış görevlileri de sıkça rastlanıyor. Mısır Çarşısı’nda sadece İstanbul değil Anadolu’nun birçok yerinden getirilmiş objelerden de bulmak mümkün oluyor. Kapılar Çarşının çeşitli yönlere açılan altı kapısı bulunuyor. Kapılarda güvenlik görevlileri dışarıdan gelenlerin, kimini gözle, kimini detektörle duruma göre kontrol ediyorlar. “L” biçimli inşa edilen Mısır Çarşısında Eminönü Kapısı aynı zamanda balıkçıların çokluğundan dolayı Balık Pazarı Kapısı olarak yerleşmiş. Ketenciler Kapısı Tahtakale Kapısı olarak da anılıyor. Bir başka kapı Hasırcılar Kapısı’nın bir ismi de Tahmis Kapısı. Mahmutpaşa tarafına bakan kapı Çiçek Pazarı Kapısı deniyor zira eski dönemlerde çiçekçiler bugünkü Yeni cami tarafında değil Çarşının Mahmutpaşa tarafında faaliyet gösterirlermiş. Yeni Cami kapısına Avlu Kapı’da dendiği oluyor. Bir de Haseki veya Bahçekapı var. Bunlarda Eminönü gibi çarşı’nın en işlek kapılarından sayılıyor. Çarşının zemini asfalt kaplı, tavanlar oldukça yüksek ve kemerli. Çarşı içi az sayıda pencerelerden gelen ışık huzmeleri ve dükkânlardan yayılan suni ışıkla aydınlanıyor. Dış duvarlar sıvasız, pencere üstleri dekoratif görünüşlü tuğla kırmızı, taş yapının çatılarda bulunan zarif havalandırma bacaları, dükkânların tavanlarını oluşturan küçük kubbeler göz okşuyor. Bu arada Çarşı dükkânları zemin çarşı katı ve üst kat olmak üzere üç katlı olarak inşa edilmiş. Dükkân sahipleri üst katları ofis zemin katları depo veya galeri olarak değerlendirmişler. Dükkânların toplam sayısı 94 olup, köşelerde ve girişlerde yapılan eklemelerle çarşı 100 satış dükkânına kavuşmuş. Bunun haricinde Hasırcılar tarafında ise 17 dükkân oluşmuş. Ne var, Ne Yok? İsmi üstünde Mısır Çarşısı işlev olarak baharatçılar, aromatik, bitkisel ve uçucu yağlar, kimyevi maddeler, kurutulmuş bitkisel otların, satıldığı bir çarşı olarak tanınmış. Bunlara kuru yemişçiler eklenmiş ve yıllarca çarşı böyle gelmiş. Ne var ki son yıllarda Et-Balık kurumu satış dükkanı kapanmış, sepet satan veya lokanta türü dükkânlar azalırken, Kapalı Çarşı’da görmeye alışagelen kuyumcular, turistik eşya dükkânlarının sayıları bir hayli artmış. Otantik görünüşlü renkli cam avizeler, ucu pon ponlu saray terlikleri, işlemeli turistik ve de folklorik kıyafetler, gümüş takılar, seramikler, çini tabaklar, aşurelikler, fincanlar, nargileler, dokumalar, süslü salon yastıkları, halı ve heybeler görünüşte daha bir hâkimiyet kurmuş. Tezgâhlar, vitrinler, tavanlara varıncaya kadar turistik eşyalarla doldurulurken etiketler yabancıların anlayacağı lisanda yazılmış. Kuru yemişçiler Şam’dan getirttikleri Şam tatlı ve şekerlemeleri, Özbekistan’dan, Hindistan’dan ithal ettikleri kuru üzümleri, fıstıkları sergilemişler. Baharatçılar adeta şifa dükkânları gibi işlev kazanmış. Uzun süre geçmeyip müzminleşen öksürüklere, Mısır Çarşısı’nın sahasında uzmanlaşmış aktarları tarafından hazırlanan karışımlar çare olmuş. İlaçlardan kaçınanlar, ıhlamur, zencefil, meyan kökü, papatya, adaçayı, tarçın ve elma kabuğu karışımlı bitki çayları ile şifa bulmaya devam ederken, radyoda, TV programlarında verilen formüller, karışımların terkibinde yer alıp, nadir bulunan, yağlar, kurutulmuş otlar, çiçekler, kökler, kabuklar buradan alınarak kiminin cildi için, kiminin saç dökülmesine çare olmuş. Gelenek günümüzde de tüm hızıyla devam ediyor. Butikler, çantacılar, çeyiz dükkânları, havlu bornoz, oya işi, dokuma satanlar her daim gelinlik çağında ki genç kızların uğrak noktalarını oluşturuyor. Mısır Çarşısı’nda çeşit üzerine neredeyse sınır yok. Bayrak, flama, açık kolonya, esans, Devrek bastonu, naftalin, tesbih, bitki özlü şampuan, baklava, reçel, kısacası ne lazımsa bulabiliyorsunuz. İsterseniz güvenli kına alın, isterseniz pastırma dilimletin. Sadece bunlar değil tabi. Mesela örnekleri çoğalmak gerekirse afrodizyak etkili kuvvet macunu, Mesir macunu da var, altını ıslatan çocuklar için Şehzade macunu da var. Baharatçılara girip de şöyle başınızı hafifçe yukarı kaldırdığınız zaman zaten üzerine dikkat çekici harflerle yazılı, ekseni etrafında dönen ipe asılı tabelalarda her derde deva kuvvet macunlarını okuyabiliyorsunuz. Bilhassa turistler kendi ülkelerinden daha ekonomik fiyatlarda buldukları safran, karabiber gibi birçok baharat çeşidini hatırı sayılır miktarda aldıkları gözlemleniyor. Baharatçı dükkânındaysanız başınızın üzerinde kuru bamyalar, kurutulmuş patlıcanlar, kırmızıbiberler, banyo süngerlerini öylesine kucak dolusu miktarlarda ipe dizilip asılmış ki, tavanı görmeniz zaten pek de mümkün olmuyor. Peynirciler'de şarküteri ürünlerinin yanısıra toz ve krem halinde acı hardal çeşitleri de bulunuyor. Aromatik, Bitkisel ve Uçucu Yağlar Mısır Çarşısında baharat ve yağlara yıllarını veren Mahmut Yıldırım Temiz Baharat adlı 43 nolu aktar dükkânında en çok aranan yağlar arasında susam, badem, ceviz, Hindistan cevizi, defneyaprağı, kekik, biberiye, kantaron, sarımsak, lavanta, kayısı çörekotu, mevsimine göre, kakao, nane yağlarının yer aldığını söylüyor. Genellikle 50 mg lık kapalı şişe ambalajlarda sunulan yağlar, 5 ila 14 TL arasında fiyatlanıyor. Bunların dışında Faslı kadınların güzellik sırrı olarak kullandıkları Argan Yağının şişesi 60 TL den satılıyor. Organik Argan Yağı sadece Fas’ın güney batısında ki Agadir Essaovina ve Taroudant bölgelerinde yetişen ve UNESCO tarafından koruma altına alınan Argan Argania Spinosa ağacının meyvesinden elde ediliyor. Bu yağın derideki yaşlanmayı önleyici, cildi besleyici, cilt kuruluğuna karşı çare ve tedavi edici özelliği nedeniyle yüzyıllardır Berberi Kavmi kadınlarının güzellik sırrı olduğu belirtiliyor. Temiz Baharat Mısır Çarşısı no 43. Tel no 0212. 527 64 46 7 Dükkân Süprüntüsü. Bir ilginç satışa sunulan mal daha var. İnanamadım tekrar tekrar sordum, teyit ettim, öyle yazıyorum. En çok satılan mallardan biri de nazar için kullanılan “Yedi Dükkân Süprüntüsü” imiş. Hay Allah bu da ne böyle derseniz, Mısır Çarşısı ürünleri arasında en çok aranan bir karışım da nazara karşı kullanılan bir tütsü çeşidi olan 7 Dükkân Süprüntüsü. Küçik taneli, mavi renkli karışım bir tür nazarlık tütsüsü ve yıllardan bu yana gelen bir inanış. Karışımda günlük ağacı sakızı, üzerlik tohumları, göztaşı parçacıkları, şap, çörekotu, kişniş, buhur bulunuyor. Nazar olduğuna inananlar bu karışımdan bir miktar alıp ocakta teneke üzerinde yakıyor çıkan tütsü dumanı eve yayılıyor ve nazar varsa eğer, dumanla beraber uçup gittiğine inanılıyor. Çoğu zaman müşterilerden ücret bile talep edilmeden verilen nazarlık tütsüsü, Mısır Çarşısında bilhassa kadınlar tarafından en çok arananlardan. Çeşitler, ürünler bitecek gibi değil mefruşatçıları, en azı 50-60 yıllık baharatçıları, butikleri, gıda dükkânlarını bir tarafa bırakalım, çarşıda döner, kebap çeşitleri, börek, piliç, tatlı yemek imkânı da var. Tarihi çarşının Eminönü kapısı tarafında bulunan, Galata Köprüsü, Haliç, Karaköy, Galata Kulesi, boğaz manzaralı ikinci katına çıkıp, tarihi Pandelli Lokantasının mönüsüne göz atmak ta var. Hani zevk bu ya rezervasyon yaptırdığınız masaya kuruldunuz. Siparişinizi gelene dek beklerken, tadımlık paçanga böreği, bir iki döner yaprağı gibi tatlarla başlayıp zeytinyağlı bir enginar ve sonrasında kâğıtta fırın levrek, unutulmaz tatlar olarak damağınızda kalacak, Mısır Çarşısı’nın hafızanıza kazınmasına sebep olacaktır. Diğer bir restoran ise Mısır Çarşısının Bahçekapı tarafında kebapçı olarak hizmet veriyor. Mısır Çarşı içinde girişlerin kesiştiği noktada, nazar boncuğu satan tezgâhın üstünde bulunan koyu kahverengi parmaklıklı ahşap balkon, bulunduğunuz renk cümbüşü, çarşı akustiği, kalabalık arasında dikkatinizi çekmeyebilir. Fakat Dua Meydanı’nda ki bu balkon tarih boyunca esnafa hayırlı işler dilenen, dua edilen, duyurular yapılan, günün mal fiyatları açıklanan anons balkonu olarak kullanılmış. Son durum itibariyle belki 50’ye yakın dükkân baharat satıyor ve bu dükkânlar baharatın yanında lokum, kuruyemiş, hediyelik eşya, dokuma türü ürünler de bulunduruyorlar. Bu da görünüşte karmaşaya sebep oluyor. Mısır Çarşısı’nda bu yıl en çok ne satılıyor diye sormadan geçemedim. Nasıl önceki yıllarda kuşburnu çayı moda olmuşsa bu yılda çarşıda “Altın çilek” moda olmuş. Tüm baharatçılara sadece altın çilek almak için gelenler oluyormuş. Şimdi de şu satırlara lütfen dikkat buyurunuz. Çarşı esnafının % 80’i şişman ama neredeyse hepsi zayıflatıcı bitki çayları, otlar, baharatlar satıyorlar! Kelin ilacı olsa kendi başına sürermiş dediğinizi duyar gibiyim. Mısır Çarşı dükkanları sürekli kendini yeniliyor! Mısır Çarşısı baharat çeşitlerinin en fazla rağbet gördüğü yer demiştik, tüm baharat çeşitleri günümüzde yabancılar için turistik halde sergileniyor. Mısır Çarşısına mutlaka uğrayan yabancı turistler tüm baharatları, üzerinde bulunan yabancı dillerde yazılı etiketleri okuyarak satın alıyorlar, bilmediklerini öğreniyorlar, satış görevlileri hepsini anlatıyorlar. Çarşı dükkanlarında hızlı bir artış gösteren objelerden birisi de fincan zarfları. Türk kahvesine yöresel bir hava ve şölen niteliği katan fincan zarfları, fincanı korumak, pişen kahvenin soğumadan konuğa ulaşmasını sağlamak ve kahve içenin elinin yanmasını önlemek için tasarlanıp, gümüş, pirinç, bakır, gibi madenlerden yapılarak Mısır Çarşısı dükkanlarını sergileniyor. Fincan zarfları, bakırcılığın gelişme gösterdiği Gaziantep, Kahraman Maraş, Urfa gibi Anadolu kentlerinde orjinaline sadık kalınarak yaptırılıp getiriliyor. Madenden yapılan zarfların yapımında kakma, kalem işi, telkâri ve tombaklama gibi teknikler kullanılıyor. Kakma ve kalem işli desenlerle taşıyan fincan zarfları hediyelik eşya ve baharat satan dükkanlarda özellikle turistlerin büyük ilgisini çekiyor. Fincan zarfları satan dükkanlardaki artış gibi sabun çeşitleri satan dükkanlar da gün geçtikçe artıyor. Kurdukları tezgahlarda değişik yörelere ait sabun kalıplarını ne olduklarını üzerlerine yazarak sergiliyorlar. Mısır Çarşısında yeni yeni başlayan bu tür dükkan önü turistik sergilemede, zengin sabun çeşitleri arasında bir süre seçim yapmakta kararsız kalabilirsiniz. Keçi sütü sabunları, değişik kokular ve bitki özleri barındıran, meyveli, has zeytinyağlı, ısırganlı, kükürtlü, katranlı, defneli, ardıç, biberiye, fesleğen, gül, böğürtlen, karanfil, kantaron, kayısı kekik, kil, lavanta, limon, papatya, nane sabunu gibi çeşitler dikkat çekiyor. Bab-ı Hayat Restaurant Mısır Çarşısı'nın üst katında ki bir başka restoranı ise Sultan Hamam Girişi Haseki Kapısı üstünde bulunuyor. Bab-ı Hayat ismini taşıyan restorana basamakları desenli, daracık dik bir merdivenle çıkılıyor. Gruplara ait çeşitli salonlarıyla 150 kişi kapasiteli restoran Pazar günü dahil hergün açık, öğlen ve akşam servisi var ve saat dek sürüyor. Kemerli yüksek kubbe içleri oldukça süslü. Turistik restoranda Osmanlı Mutfağı uygulanıyor, mönüsünün beğenilen yemekleri arasında Hünkar Beğendi, etli bir yemek çeşidi olan Ballı Mahmudiye, Çoban Kavurma, 16. yy yemeği Terkibi Çeşidi adlı bir başka etli yemek ve zeytinyağlı çeşitler yer alıyor. Baba-ı Hayat Tel no 0212 520 78 78 Mısır Çarşısı çevresini saranlar! 1660 yılında Turhan Sultan tarafından mimar Kazım Ağa’ya yaptırılan Mısır Çarşısı, İki büyük yangın atlatmış. 1940-43 yıllarında onarım görmüş. Son yıllarda ise Yeni Camii ye bakan cephesinde bulunan ve çarşının duvarına bitişik dükkânlarda faaliyet gösteren çiçek, tohum, fide, kuş, evcil hayvan, yem satan dükkânlar açığa yeni yapılan dükkânlara çekilerek, çarşının ortaya çıkması ve duvarlarının nefes alması sağlanmış. Çarşının Tahtakale Haliç cephesi ise peynirciler, şarküteri, balıkçıların yaslandığı dükkânlar bulunuyor. Mısır çarşısına bitişik yaşayan bir de arka cephesi yani Mahmutpaşa yokuşu-Sultanhamam yönü var. Burada bulunan sokağa yerleşik tezgâh ve dükkânlarda mutfak eşyaları, satan dükkânlar, blucin, mont kıyafet satan tezgâhlar, plastik çiçek, plastik eşya satıcıları, fastfood büfeler yer alıyor. Çiçek Pazarı ile Yeni Camii arasında kalan bölüme 2014 yılı başında hizmete giren beton zeminli yeni bir park yapıldı, ortasına da yıldız biçiminde mermerden bir süs havuzu kondu! Bahçekapı tarafına da sera gibi camekanlı bir kafe açıldı. Epeyce dolaştık açık veya kapalı bölümde oturup bir çay, kahve içelim, diyenlere Mısır Çarşısı’nın Yeni Cami’ye bakan avlusunda mola verebilirler. Kahve demişken ve de Mısır Çarşısına kadar gitmişken çarşının Tahtakale tarafı çıkışında Kuru Kahveci Mehmet Efendi’den henüz kavrulmuş küçük bir paket kahve’de alınır yani. Yukarda yazı başında belirttiğim gibi çarşıda yok yok, böyle olunca da bir şey almadan çıkmak ne mümkün. Eve dönerken keşke damla sakızı alsaydım, sakızlı muhallebi yapardık ya da tane karabiber alıp ihtiyaç durumunda el değirmeninde kendim çekerdim ya da havanda döverdim diyorsanız, uluslar arası ziyaretçisi olan çarşıyı zamanı unuturcasına, aheste aheste gezip, çarşı atmosferinin, alış verişin, İstanbul’un tadını çıkartınız. Daha fazlasını isteyenlere çok özel, son bir not eklemekte fayda var. Mısır Çarşısını isteyen kiralayabiliyor. Mısır Çarşısının Bahçekapı tarafında girişinde solda ki kapıdan girip üst kata çıkınca Mısır Çarşısı Esnaf Derneğinin Ofisi bulunuyor. Dernek müdürü Ali Ozan dükkân sahiplerinin meselelerine derman olmanın yanı sıra, çarşıyla ilgili gelen tüm telefonlara cevap verip yol gösteriyor. Çarşının restorasyonu, bakımı, ihtiyaçları bir yana, tur acenteleri ile de organizasyonlar için irtibat halinde. Akşam saatleri olunca çarşı kapandıktan sonra, bazen turist grupları için etkinlikler düzenleniyor. Dükkânların bir kısmı açılıyor, çarşıyı ücretini ödeyip kiralayan tur acentesi, 200-300 kişilik turist grubunu akşam yemeği ve etkinlikler için otobüslerle getiriyor. Çarşı, Yeni Cami külliyesi olması sebebiyle genellikle eğlencelerde geleneklere uygun hareket ediliyor, tasavvuf türü müzik, folklorik etkinlikler, klasik veya fasıl müzik grupları eşliğinde yiyip içip eğleniyorlar, bazen dans, bazen defile bile oluyor. Beş yıldızlı otel konforunu kanıksayan yabancı turistler, çarşının otantik mekânına bayılıyorlar. Saat dek süren eğlenceler sonrası çarşının kapısına gelen otobüsler turist kafilelerini kapıdan alıp otellerine bırakıyorlar. Farklı bir yerde düğün yapıp evlenmek, davet organizasyonları yapmak veya etkinlik düzenlemek isteyenler için eşi benzeri bulunmayan farklı atmosferde kocaman bir salon, rezervasyonlarınızı bekliyor. Mısır Çarşısı Esnaf Derneği. Tel no 0212 513 65 97 Mısır Çarşısı Esnaf'ı ile yapılan Röportajlar Tarihi Mısır Çarşısı restorasyonu 2013 yılında başlamış kurulan metal iskelelerde yapılan çalışmalar sonucu tavan ve kemerler daha açık bir renge boyanarak çeşitli motifler ilave edildi, zemin yenilendi pencere kasaları ve yağışlara karşı dış bölüm kurşun levhalarla kaplandı ve 2016 yılı Aralık ayında iskeleler sökülerek çarşı yeni görünümüne kavuşturuldu. Tarihi çarşının pencerelerinin camlarla kapatılması ile dükkanlardan etrafa yayılan serin klimatik hava sayesinde yazın en sıcak günlerinde bile ziyaretçiler rahatça gezme alış veriş yapma imkanı bulunuyor. Mısır Çarşısı'nda en son olarak bir zamanlar esnafa duyuruların ve sabahları esnafa "Bereket Duası" yapılan merdivenli ahşap balkon restorasyonu Aralık 2017 tarihinde tamamlandı. Tahtakale kapısına yakın köşe başında yer alan ve bir sütun üzerinde yükselen balkonun altında ki yakın zamana kadar nazar boncuğu, lokum satışı yapılan tandları kaldırıldı, girişin etrafı cam korkulukla sınırlandırıldı, çarşının tarihi ve ayrıcalıklı olan yeri bu sayede daha görünür hale getirildi. Bölümler Kategoriler Konular Üye Girişi İletişim Türk kahvesi olarak dünyada ün saldı, ancak Türkler´in kahve ile tanışması 16. yüzyılda oldu. Hızla toplum arasında yayıldı, lakin bir fetva herşeyi tersine çevirdi. Kahvenin hikayesi... Daha görüntüsünü görmeden kokusuyla gelişini hissedersiniz. Geleneksel Türk kültürünün en güzel ve en özel alışkanlıklarından biridir. Yemek sonrası hiçbir tat onun yerini doldurmaz. O, soluklanmak için bir mola, keyifli sohbetlere hoş bir vesile, ağır bir yemeğin ardı sıra mideyi rahatlatacak bir tat. Uyarır, yatıştırır, keyifli ve lezzetlidir. Dünyaya armağanımız olan, sıcak bir içecekten ziyade örf ve adetlerimiz içine yerleşen bir kültürdür. O, beş asırlık alışkanlığımız; Türk kahvemizdir... Türk kahvesinin benim için ayrı bir önemi var. Günde azami 2 fincan sade kahve içmediğim zamanlar kendimde büyük eksiklik hissederim. Siz de gününüzü dinç ve dinamik geçirmek istiyorsanız her gün Türk kahvesi içmeyi ihmal etmeyin. Tarihte kahveyi kavurup, içecek haline getiren millet biz olmamıza rağmen, hali hazırdaki Türk kahvesinin dünyada belirli bir yer edinememesi insanı üzüyor. Bırakın dünyayı, artık Türkiye´nin bir çok restoran, lokanta ve kafesinde bile Türk kahvesi yapılmıyor. Gelin, beş asırlık damak tadımızın ve kültürümüzün Türkiye´ye ve dünyaya yayılması için en azından bireysel katkıda bulunalım En lüksünden en vasatına kadar gittiğimiz her restoran, lokanta, kafe vb. yerlerde sıcak içecek siparişimiz ısrarla Türk kahvesinden yana olsun. SİYAH İNCİNİN TARİHÇESİ Kahvenin tarihçesi ile ilgili birçok rivayet olmasının yanında size Çoban Kaldi´nin öyküsünü anlatacağım. Çok zaman önce Yemen´in yüksek yaylalarında Kaldi adında bir çoban yaşarmış. Günün birinde keçilerinin bir ağacın kırmızı meyvelerinden yedikten sonra canlandığını, çok hareketli olduklarını ve geceleri çok az uyuduklarını fark etmiş. Bunun üzerine Çoban Kaldi, bu yemişlerden tatmış ve sonrasında da kendini daha dinç ve canlı hissetmiş. Zamanla bu çekirdekleri kavurup öğüten Yemenliler, çok lezzetli ve keyif verici olan kahveyi bulmuşlar. TÜRKLERİN TÜRK KAHVESİ İLE TANIŞMASI [IMG] Osmanlı topraklarına kahvenin, Hükm ve Şems isimli iki Suriyeli tarafından 1500´lü yıllarda getirildiği söyleniyor. Ancak bazı kaynaklarda Kanuni Sultan Süleyman döneminde 1520-1566 Yemen Valisi Özdemir Paşa tarafından Yemen´den getirilip saraya taşındığı bilgilerine de rastlanıyor. Sarayın görkemli salonlarına getirilen kahve, 40 kişilik kadrolu kahveci ustaları tarafından Türk kahvesi biçimine getirilmişti. İLK KAHVEHANE Kahvenin tekeli Mısır Çarşısı´nda Tahmis sokaktaydı. Bu ilk kahvehane yalnız halkın değil, müderris ve kadı gibi okumuş kesimin, tanınmış kişilerin ve bilginlerin buluşma noktası, sohbet yerleri halini almıştı. Bu yerler zaman öldürmek için değil karşılıklı fikir alışverişi ve kitap okumak için kurulmuş yerlerdi. Tiryakiler burada içilen kahvelere ´kara inci´ adını vermişlerdi. Burada kahve emininin gözetiminde yeni kavrulmuş kahveler satılıyor, kahvenin saflığını bozanlara da ağır cezalar veriliyordu. Evliya Çelebi´nin Seyahatnamesi´nde yazdığına göre, bugün Tahtakale adıyla bilinen Taht-ul kale, o günlerde 55 kahvehanesi ve 200 çalışanı vardı. KAHVENİN YASAKLANMASI Kahvenin bu kadar ilgi görmesi üzerine zamanın şeyhülislamı, kahvenin ne olduğunu tam olarak anlayamayıp uyuşturucu hükmüne vardığından kahve için yasaklı günler başladı. Kömürleştirilmiş bir nesnenin suyunu içmenin günah olduğu fetvası verilince kahve dolu gemilerin dipleri delinerek, kahveler Marmara Denizi´ne döküldü. Fakat bu yasak bile Türk insanının kahveye olan alışkanlığını engelleyemedi. Hatta kahvenin birçok derde deva, hastalığa şifa olduğu söylentileri yayılınca kahveye olan ilgi daha da arttı. 3. Murat döneminin şeyhülislamı ´Sakınca kahvenin kavrulurken kömürleşmesinde ise kahveyi kömür haline getirmeden kavurmak sakıncayı ortadan kaldırır´ anlamını taşıyan bir fetva yayınladı. Böylece kahve serbestçe içilir hale geldi. SAĞLIKLI TÜRK KAHVESİ Uzmanlar özellikle filtre edilmiş kahvelerin çok fazla tüketilmesinin insan sağlığına zararlı olduğu konusunda birleşiyorlar, oysa Türk kahvesi tüm yönleriyle sağlık koşullarına uygun bir içecektir. Pişirilip servis edilen Türk kahvesinin sadece suyu içildiğinden, yani telvesi fincanın dibinde kaldığından insan vücuduna doğal kafein verir. Zihin açar, uyarır, enerji verir, baş ağrılarını azaltır, sindirimi kolaylaştırır. TÜRK KAHVESİNİN YAPILIŞI İyi bir kahve hazırlamak için suyun klorsuz ve soğuk olması gerekir. Kahve tiryakileri, en iyi kahvenin mangalda, küllü kömür ateşiyle 15-20 dk. ağır piştiğinde birleşirler. [IMG] Kahveyi bulabilirseniz kömür mangalı, bulamazsanız ocakta kısık ateşte yapabilirsiniz. Dibi kalın bakır cezvede soğuk suya salınan kahve, birkaç kez karıştırılarak ateşe konur ve fazla karıştırılmaz. Köpüklenince ateşten çekilen cezvenin ilk köpüğü fincanlara pay edilir ve kahve yeniden ateşe sürülür. Kalan kahve bir taşım daha pişirilir ve fincanlara boşaltılır. Köpüğünün bol olmasına özen gösterilen kahvenin lezzetinin yanında, ikram şekli de önemlidir. Yanında güllü veya sakızlı lokum yenilmesi adettendir. Kadınlar şekerli kahve sever... Türk kahvesinin gerçek tadını almak isteyenler için, kahve tiryakilerinin birleştiği bir nokta sade içimidir. Tiryakiler, şekerli ve orta Türk kahvesinin şekerli su olduğunu, şekerli kahveyi eskiden kadınların içtiğini söylerler. Kitabın adı İstanbul Değirmenleri ve Fırınları Yazarı Salih AYNURAL Yayınevi Tarih Vakfı Yurt Yayınları/Mart 2002 Kitap Hakkında İstanbul´un iaşesi için hangi tüccarın nereden ne kadar hububat alabileceği, buğdayın ya da arpanın nerede öğütülebileceği, hangi fırıncının hangi değirmene bağlı olacağı gibi sorunlar, İstanbulluların sofrasında ekmek eksik olmasın, diye Osmanlı devlet bürokrasisi tarafından tüm ayrıntılarıyla saptanmış ve kontrol altına alınmıştır. Kitapta İstanbul´un ihtiyacı olan zahirenin üretim bölgelerinden satın alınmasından değirmencilere kadar geçen süreç anlatılmaktadır. LEZZETLİ SÖZLER Gönül ne kahve ister ne kahvehane Gönül muhabbet ister kahve bahane Gönül ne kahve ister ne kahvehane Gönül muhabbet ister kahve bahane bu güzel bilgi için tşkkrlr.... bu güzel bilgi için tşkkrlr.... bu güzel bilgi için tşkkrlr.... gönül ne forum ister ne forumhane gönül molla kardeşliği ister gerisi bahane ammaa molla kardeşliği de şahaneHAYAT BİR FİNCAN KAHVE ZAMAN ACI KİMİ ZAMAN TATLI OLAN TADI DEGİLKİMİNLE İÇİLDİDİR BU TAD UNUTULMAMALI!!!RAHMETLİ BABACIM KAHVENİN DEGERİNİ BİLMEYENLER YAPILDINDA CALI DİBİNE GİTTİ KAHVE DERDİİİ ;D HAYAT BİR FİNCAN KAHVE ZAMAN ACI KİMİ ZAMAN TATLI OLAN TADI DEGİLKİMİNLE İÇİLDİDİR BU TAD UNUTULMAMALI!!! çok hoş sözler teşekkür ederim lutfedip bu sözleri paylaştığınız için... RAHMETLİ BABACIM KAHVENİN DEGERİNİ BİLMEYENLER YAPILDINDA CALI DİBİNE GİTTİ KAHVE DERDİİİ ;D DDDDD benim yaptıklarım çalı dibine gitmiyor buyrun beklerim bi fincan kahve içmeye ama 40 yıl benden kurtulamazsınız DDbuyrun arkadaşlar dün akşam arkadaşlarıma yaptığım türk kahvesi afiyet olsun D D ; ; [IMG] görünüyor emeklerinize sağlık ; cezvenizde güzelmiş ;D ;teşekkürler mansurefe kardeşim nasılda canım çekmişti Dbalıkesire yolu düşeni beklerim.... afiyyet olsun... ;D ;D ;D bu güzel bilgi için tşkkrlr.... möhim değil.... ben teşekkü ederim ellerine sağlık kardeşim tşkkürİçecekler İçerik Anasayfa Kuran-ı Kerim Kuran ve Hadis Online Kitaplar Soru ve Cevaplar İslami Kariyer Sayfalar Kadın Penceresi Uzun Hayat Temiz Hikayeler Bilim Vadisi Eğitim Sayfası Yemek Tarifleri Türkiye’nin has kültürü düşünüldüğünde akla gelen ilk kategori kuşkusuz mutfağıdır. Çok geniş ve varyasyonlu bir mutfağa sahip olan Türkiye’nin, bu mutfağı doğrultusunda gelişen yeme- içme kültürü içinde de hiç kuşkusuz "Türk Kahvesi" nin ayrı bir yeri vardır. Yemek sonrası içme alışkanlığından içim adabına, yarattığı manevi anlamlardan pişiriliş şekline ve kalitesine kadar başlı başına bir kültür olan Türk kahvesinin hem bu değerlerini hem de kendi özel tarihini gelin birlikte inceleyelim. Kahvenin, 14. Yüzyılda Habeşistan yani bugünkü adıyla Etiyopya’dan dünyaya yayıldığı ve ismini de bu ülkede bulunan Kaffa yöresinden aldığı tahmin edilmektedir. Arap yarımadasına çok yakın olan bu Afrika ülkesinden devamla, 16. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun Yemen Valisi olan Memlük Çerkeslerinden Özdemir Paşa’nın Yemen’de deneyerek çok sevdiği kahve çekirdeklerini İstanbul’a getirmesinin ardından bu kahve, pişirilme şekli ile Türk Kahvesi adında özelleşmiştir. Kahvenin Avrupa’ya yayılışı da yine Osmanlı üzerinden olmuştur. “Kahve Yemen’den gelir” sözü de işte bu tarihselliğe dayanmaktadır. Cezveye bir fincan başına 2 çay kaşığı öğütülmüş kahve ve isteğe göre şeker ilavesinin ardından fincan kadar soğuk su ile ağır ağır karıştırarak pişirilen kahvenin, bu pişirme şeklinde kullanılan kaynak ateşin tipine göre, ateşte, közde, kumda gibi farklı tipleri bulunmaktadır. Kahve aromasının dengeli dağılımı ve dipte çöken telvenin fazla olmaması ile üstteki köpük miktarı, pişirilmiş kahvenin kalitesini belli eder. Yani, kullanılan kahve çekirdeğinden, çekirdeğin toz haline çekilmesi kadar pişirme tekniği de önemlidir. Cezve kullanımı için de en makbul olanı bakır cezvelerdir. Türk kahvesi telvesiyle sunulan tek kahve olma özelliğini de taşır. Türkçede günün ilk öğünü anlamına gelen kahvaltı kelimesinin, kahve ve altı kelimelerinin birleşiminden gelmesi, günün ilk kahvesini içmeden bir şeyler yemek gerektiği anlaşılmaktadır. Bu kelimenin türemesi bize, Türklerin kahve içimine verdiği önemle birlikte, kahvenin tok karna içilme alışkanlığını da gösterir. Kahve, içerdiği kafeinle hem uyanma ya da uyanık kalmayı sağlarken hem de keyif amaçlı tüketilmektedir. Bu öyle bir alışkanlıktır ki, Türkiye’deki hemen her restoran veya lokantada yemek sonrası kahve teklif edilir, iki arkadaş koyu bir sohbeti Türk kahvesi eşliğinde yapar ve “Bir kahvenin kırk yıl hatırı vardır” gibi kahvenin insanların günlük hayatındaki değerine atıf yapan sözler bile vardır. Bir aile oğluna kız istemek için kızın ailesini ziyarete gittiğinde gelin adayı misafirlere kahve pişirir ve ikram tarzında bile yöresel anlamda birçok manalar vardır. Ayrıca kahve içiminden sonra, kahve fincanına tabağının kapatılıp ters çevrildikten sonra soğumasının ardından fincan içinden fal bakılması da yine bu kültürün ne kadar farklı kollara ulaştığını göstermektedir. Türk kültüründe önemli bir yer etmiş olan Türk kahvesinin sunumu ve içiminin de bir adabı ve kültürü bulunmaktadır. Osmanlı zamanında önce saraya ve yine hem saray hem de tacirler yoluyla Anadolu’ya yayılan kahve, çekirdek halinde işleme girerdi. Çekirdeklerin öğütülmesi işlemi için el değirmenleri ya da dibekler kullanılırdı. Anadolu’da, kavrulan çekirdeklerin bu çekim işlemi kullanılan birçok faklı gereç vardı. Aynı şekilde İstanbul’da sarayda da bu işlemler çok önemsenmiş ve kahve pişirme için 40 kişilik bir usta ekibi kurulmuştur. Sarayda, pişirilen kahvenin sunumu 4 kişi ile yapılırdı. Kahveci başı ve 3 yardımcı kahveciden oluşan bu ekipte, en önde sırmalı bir havlu ile kahveci başı gelirken arkalarında boş fincanları ve su bardağını taşıyan bir kahveci onun arkasında güğümü taşıyan bir kahveci ve en son da da boş tepsi ile diğer bir kahveci gelirlerdi. Servis, bu kahvecilerin elinden hazırlanıp, baş kahveci tarafından Sultan’a ve misafirlere sunulurdu. Sarayda kahve, şekersiz pişirilirken yanında bir bardak su ve lokum sunulurdu. Yine bir Türk geleneği olan lokumun kahvenin yanında tat verici olarak sunulması buradan gelir. Kahvenin yanında ikram edilen su ise, kahve ile birlikte içilmek için değil, öncesinde ağızdaki tatların giderilmesi ve kahveye hazırlanması amaçlıdır. Kahve içiminde kullanılan fincan ise başlarda Anadolu’da tahtadan yapılırken daha sonra porselen olarak üretilmeye başlanmıştır. Bugün, tüm bu kültürel birikim sonucunda, bakır korumalı porselen fincan, uygun cam su bardağı ve lokumluk şeklinde Türk kahvesi setleri bulunmaktadır. Anadolu ve sarayda, çekirdeklerin önce kavrulması ardından öğütülmesi ile pişirilmeye hazır hale getirilen kahvenin, bu süreçlerinin önceden tamamlanarak satışa sunulması ise 1871 yılını bulur. Bu tarihte, şu an halen hizmet veren Eminönü’deki Mısır çarşısı çıkışında yer alan dükkanında, kurukahveci Mehmet Efendi, kahveyi hazır olarak satışa sunar. Bu gelişim ile birlikte hazır kuru kahve alanında üretim bugüne kadar devam eder ve tüketim alışkanlığı da bu duruma bağlı olarak hızla yükselir. Tüm dünyada ve ülkemizde geniş bir yerleşim alanı bulunan cafe kafe kültürünün atası da, Türk kahvesinin içildiği Osmanlı’daki kahvehanelerdir. İlk olarak 1554 yılında İstanbul Tahtakale’de açılan kahvehanelerde kitap okumaları, sohbetler yapılırdı. Bu gelenekten ötürü kahvehanelere ayrıca kıraat yani okuma fiilinden türeyen kıraathane adı da verilmiştir. Kahvehaneler kahve içme alışkanlığının yarattığı yerleşik ve gelişken bir başka kültür haline gelmiş ve tavla, satranç gibi oyunların oynandığı, nargilenin içildiği bir dinamik oluşturmuştur. Osmanlı’da 16. ve 17. Yüzyılda bu mekanlar, insanların toplanma alışkanlığı ile siyasi otoritenin kontrolü dışına çıktığı gerekçesiyle yasaklamalara uğrasa da günümüze de kadar geleneğini sürdürmeyi başarmıştır. Gerek hazırlanışı, gerek hayattaki yeri ile Türkiye denilince adeta bir kimlik halini alan Türk kahvesi, 2013 yılında Türk kahvesi kültürü ve geleneği ismiyle UNESCO'nun Somut olmayan kültürel miras listesine girmiştir. Bugün ülkenin her köşesinde o yöreye ait bir kahve pişirme tekniğine rastlayabilir, buna bağlı yöresel alışkanlıkların kendi tarihini gözlemleyebilirsiniz. Biz de yazımızı kahve için söylenmiş bir başka sözle bitirelim “Kahve cehennem kadar kara, ölüm kadar kuvvetli, sevgi kadar tatlı olmalı.” İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR... Yoğurdunuzu nasıl alırsınız? 1. Alibey Sakizli KahvecisiSinan Mh.,07100 Muratpaşa/ Antalya, Türkiye, 07100 Antalya, TurkeyCoordinate +9053240555702. Mackbear CoffeeAltınova Mah. 14/ A, 07010 Antalya, TurkeyCoordinate +9024224356893. DXN07140 Antalya, TurkeyCoordinate 905322400064 Yemen KahvesiAntalya Kemer, TürkiyeCoordinate Yemen Kahvesi AkademiAltınova, Antalya, TurkeyCoordinate The WoccMeltem Mahallesi, Sahil Antalya, Ünite 4, Antalya, TurkeyCoordinate Tadı, köpüğü, kokusu, sunumuyla özgün bir kimliği var Türk kahvesinin. Kız isteme merasimlerinin, yorgunluk atmanın, keyifli sohbetlerin hep başrolünde yer alıyor. Öyle ya; bir fincan kahvenin, 40 yıl hatırı var. Nihal ve Murat Bursa çifti de dünyanın önde gelen Türk kahvesi koleksiyonlarından birine sahip. 20 yılda oluşan bu 5 bin parçalık koleksiyondan eserler bugün Kudüs İslam Sanatı Müzesi’nde sergileniyor. Beykent Üniversitesi Endüstriyel Tasarım Bölümü Başkanı mimar Nihal Bursa ve kamu ve özel sektörde üst düzey yöneticilik yapıp emekli olan Murat Sungur Bursa’nın Türk kahvesine olan tutkularını, koleksiyona dönüşme hikayesini ve müze kurma fikirlerini Bursa çiftinden dinledik. "2 oğlumuz, bir de kahve koleksiyonumuz var" “Gelecek nesillere yönelik olarak ailemizin sürdürülebilirliği için 2 tane oğlumuz ve bir de kahve koleksiyonumuz var. Böylece geçmişten geleceğe 2 oğlumuz ve bir koleksiyonumuzla köprü kurmaya çalışıyoruz” diye başlıyor söze Murat Sungur Bursa. Eşi Nihal Bursa da devam ettiriyor. “Ankara’da bir Alman çiftin vefatından sonra tüm evin eşyasının bir açık artırmayla satılıp Mehmetçik Vakfı yararına bağışlanması söz konusuydu. Bunun için Ankara’da bir müzayede düzenleniyordu. Bir arkadaşımızın önerisiyle o müzayedeye gittik. Bizim için o müzayedenin hangi yolları açacağını bilmiyorduk. Gittiğimiz evde bir hayat geçmiş ve çok çeşitli eşyalar vardı. Onların içerisinde 3 tane porselen kahve fincanı bizim gönlümüzü çeldi. Ve o 3 kahve fincanını oldukça çekişmeli bir açık artırmada aldık. Ve kahve fincanı biriktirme hikayemiz böylelikle başlamış oldu.” "Nereye gidersek ayrı bir fincan almaya başladık" Ankara’dan İstanbul’a seyahat ettiği bir gün Fatih’teki Horhor Antikacılar Çarşısı’na gittiğini ve burada gözüne çarpan fincanları aldığını söyleyen Murat Bursa, o günden sonra her gün farklı bir fincanla kahve içtiklerini anlatıyor. “Her gün farklı bir fincanla kahve içmeye başlayınca nereye gidersek ayrı bir fincan almaya başladık. Ve bu sayı giderek çoğalmaya başladı. 10 yıl boyunca her gün farklı bir fincanla kahve içme seviyelerindeyken, uzun yıllar fincan almaya devam ettik. Belli bir zaman sonra eşimle sohbet ederken, evin her tarafında kahveyle ilgili bir eşyamız vardı ve Biz niye müze kurmuyoruz?’ dedik. Ve o saatten itibaren koleksiyonu bir müzeye dönüştürebilecek zenginlikte ve çeşitlilikte geliştirmek için tüm fırsatları değerlendirdik.” Müzeye giden yol Yurt içi ve yurt dışındaki müzayedeler, antikacılar, pazarlar ve mağazalardan toplanmış 5 binden fazla Türk kahvesi kültürüne ait esere sahip Bursa çifti. Kahve fincanı biriktirmeye başladıktan bir süre sonra kahveyle ilgili başka şeylerin de ilgilerini çekmeye başladıklarından bahsediyor. “Türk kahvesi bir kültür ve sadece fincandan ibaret değil. Koleksiyonda değirmenler, cezveler, dibekler, soğutucular, kahveyle ilgili her türlü belge, fotoğraf, kartpostal, yazışmalar, faturalar, anılar, kitaplar, gezginlerin hatıraları, gravürler de var. Bütün bunların hepsini toplamaya başladık. Ve müze kararı da verdikten sonra artık müzede bu da olmalı diye düşünerek bütün o kültürü oluşturan, kahvenin maddi kültürünü oluşturan her şeyi toplamaya başladık.” "Her bir parçanın kahveyle ilgili bir hikayesi var" Müze yapma isteklerinin temelinde büyük bir heyecan duydukları şeyleri başkalarıyla paylaşmak olduğuna değinen Bursa çifti, parçaların her birinin bir hikayesi olduğunu ve birer nesne olarak çok güzel olduklarını anlatıyor. “Elimizde bir kahve müzesini oluşturabilecek çeşitlilikte ve sayıda eser var. Bunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bu parçalara biz şu anda sahibiz ama gelecek nesillere aktarmak ve onların yaşamasını sağlamak istiyoruz. Çünkü her biri bir evden, yaşantıdan kopup gelmiş. Ve biz onları bir araya getirdik ve öyle de devam etmesini istedik. Büyük bir hikayenin parçası olmalarını istedik. Bunu yapabilmenin de yolu müze. Biz öldükten sonra bu parçalar eski yerlerine gitmemeli, müzede toplanmalı ve tüm insanlıkla paylaşılmalı.” Bursa çiftinin koleksiyonları Kudüs İslam Sanatı Müzesi’nde sergileniyor 20 yılda toplanan bu eşsiz koleksiyon bugün Kudüs İslam Sanatı Müzesi’nde sergileniyor. Sergide nasıl yer aldıklarını da Murat Sungur şöyle anlatıyor “Geçtiğimiz mart ayında Kudüs İslam Eserleri Müzesi Müdürü ve orada bir sergi yapacak küratörden ortak yazılmış bir mail geldi. Müzede bir kahve sergisi açmaya çalıştıklarını ve ellerinde Osmanlı ve Türklerle ilgili, kahve kültürünü gösterecek objelerin olmadığını ve yardım istediklerini yazmışlardı. Biz de yardımcı olabileceğimizi belirterek kabul ettik. Serginin temmuz ayındaki açılışına kadar internet üzerinden evde ve depolarda ne varsa fotoğraflarını seçip küratörle paylaştık. Seçtikleri parçaları da göndermiş olduk. Gerçekten bu tarihi ve kültürel mirasımıza sahip çıkıp bir müze mekanıyla ilgili gerekli ortam hazırlanırsa biz bu konuda iş birliği yapmaya hazırız.” "Kahvenin yetişmediği ancak kültürünün yeşerdiği topraklarda yaşıyoruz" Kahvenin Türk ismiyle anılmasının yeni olmadığını, bunun yüzyıllar öncesine dayandığını söyleyen Nihal Bursa, kahvenin keşfedildiği yeri ve bugüne kadar olan yolculuğuna da değiniyor. “Türk kahvesi aslında özel bir pişirilme yönteminin ismi; dünyada eşi benzeri olmayan... İnsanoğlu kahveyi ilk olarak Etiyopya’da keşfediyor. Etiyopya’dan Yemen’e geçiyor. Ve Yemen’de artık herkesin içtiği yaygın bir içecek haline geliyor. Bu tabii kısa bir zamanda olmuyor. 15’inci yüzyılın ortalarında artık popüler bir içecek oluyor. Bu popülarite devam ediyor ve Arap Yarımadası’nda kuzeye doğru hareket ediyor. 1500’lerin başında Mısır’ın da Osmanlı topraklarına katılmasıyla aslında Osmanlı adıyla anılmaya başlanıyor. Ardından Anadolu topraklarına girip İstanbul’a geliyor. Bu süreçte içilen kahve hep Türk adıyla anılıyor. Seyyahların bütün anlattıklarında bunu görüyoruz. Anlattıkları da bu ibrikte uzun süre kaynatılan oldukça yoğun, sert bir içecek. Tabii bu Batılının gözüyle... O kahve çok kaynatılan sert bir kahve ama bu süreçte belli bir zamanda bugün içtiğimiz şekliyle Türk kahvesinin ortaya çıktığını biliyoruz. Fakat bu cezvede yapılan, köpüklü ve dibine telvesi çöken Türk kahvesinin aslında ne zaman, nerede ortaya çıktığı da araştırılmaya muhtaç bir konu. Ancak bildiğimiz bir şey var; o da kahvenin Osmanlı toprakları içerisinde bir kültür olarak gelişmiş ve dünyaya öyle yayılmış olduğu. Kahvenin yetiştiği bir toprakta yaşamıyoruz ama kahve kültürünün yeşerdiği bir toprak burası. Ve bu incelikli kültür bizim topraklarımızda doğup Avrupa’ya yayılmış. İnsanlık da bu içeceğin cazibesine direnememiş.”

osmanlı kahve fincanı mısır çarşısı